top of page
  • Alper Işıkal

Kamulaştırmasız El Atma

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2022



Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Türk Medeni Kanunu ve diğer mevzuat uyarınca, herkes mülkiyet hakkına sahip olup, bu hak ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Bu bağlamda, gene Türkiye Cumhuriyeti Anayasası uyarınca, Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Dolayısıyla, kamulaştırmanın, kamulaştırma yetkisine sahip idareler tarafından, kanunda gösterilen esas ve usullere göre yapılmaması ve de idarelerin, herhangi bir kamulaştırma işlemi yapmaksızın taşınmaza el atması halinde, kamulaştırmasız el atma söz konusu olacaktır. Kamulaştırmasız el atma, fiili olabileceği gibi, hukuki de olabilir.

Uygulamada, kamulaştırmasız el atma, daha çok fiili el atma şeklinde gerçekleşmektedir. Kamulaştırma yetkisine sahip idareler, herhangi bir kamulaştırma kararı almadan ve/veya mevzuatta belirlenen, kamulaştırma yapılmasına dair sair prosedürleri takip etmeden, taşınmazlara, fiilen haksız müdahalede bulunmakta ve fiili el atmayı gerçekleştirmektedir.


Hukuki el atma, belediye tarafından yapılan imar planlarının, fiili olarak uygulanmaması ve fiilen kamulaştırma yapılmaması sonucunda, ilgililerin taşınmazına müdahale edilmesi olarak tanımlanabilir. İşbu kavramın çıkış noktası, 3194 sayılı İmar

Kanunu m. 10 hükmü ile, belediyelere, imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere beş yıllık imar programları hazırlama; beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki, kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri, bu program süresi içinde kamulaştırma yükümlülüğü yüklenmiş olmasına rağmen; belediyelerin, bu beş yıllık süre içerisinde kamulaştırma işlemi yapmamasıdır. Kamulaştırma işleminin yapılmaması sonucunda, imar planında, haiz olduğu nitelikten farklı bir nitelikte görülen taşınmaz (örneğin arsa niteliğini haizken, imar planında kültürel tesis olarak gösterilme gibi) üzerinde, malikin tasarruf yetkisi önemli ölçüde azalmakta, mülkiyet hakkı adeta kullanılamaz hale gelmektedir.


Bu konuda dönüm noktası Yargıtay HGK’nın 2010/5-662 E., 2010/651 K., 15.12.2010 T. numaralı içtihadı olmuştur. Bu içtihada kadar, imar planı yoluyla mülkiyete müdahale edilmesi ve bundan doğacak sonuçlar, malikler açısından hukuki himayeye sahip değilken, bu içtihattan itibaren, taşınmaz malikleri için, taşınmazın bedelini, belediyeden isteyebilmeye olanak sağlayan tazminat güvencesi söz konusu olmaya başlamıştır. Gerçekten de, mezkûr içtihada kadar süren dönemde, Yargıtay, yalnız fiili el atmalardan doğan tazminat taleplerini dikkate almıştır. Ancak bu içtihattan sonra, fiili el atmaya ek olarak, Yargıtay tarafından, hukuki el atmanın da, taşınmaz malikleri açısından, hukuken korunabilecek bir menfaat olduğu ve beş yıllık süre içerisinde yapılması gereken kamulaştırma işleminin yapılmamış olması halinde dahi, taşınmazın bedelinin istenebilmesine yol açacağı kararlaştırılmıştır. Bu karar, hukuki el atmadan kaynaklı talepler açısından çeşitli ilkeler ile kanuni dayanakları belirlemesi açısından önemlidir ve incelemeye değerdir.

Yargıtaya göre; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen idare, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirmiş, dolayısıyla malikin, taşınmazdan, mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı gibi; taşınmaz malikinin mülkiyet hakkı, hukuksal bir nedene dayanılmadan idarece engellenmiştir. İdare, pasif ve suskun kalmak ve herhangi bir işlem tesis etmemek suretiyle taşınmaza müdahale etmiştir. Bu haliyle, idarenin eylemi, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterlidir.


Bu itibarla, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu olarak, idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla, kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda, mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden taşınmazın değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır.

47 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page