Rekabetin Korunmasının Temeli:
Rekabet Kurumu (“Kurum”)’nun belirtmiş olduğu üzere; ülkemizde piyasa ekonomisi sistemi uygulanmaktadır. Bu ise; ekonominin herhangi bir karar birimine bırakılmadığı, aksine ekonominin piyasa dinamiklerine göre belirlendiği bir sistemi ifade eder. Piyasanın belirlediği bu ekonominin ise temel unsurunun rekabet olduğu ve sağlıklı bir rekabet ortamının varlığı halinde piyasa ekonomisinin işlerlik kazanacağı yine Kurum tarafından açıkça belirtilmiştir.
Kurum rekabet kavramı için “Kar, satış miktarı ve pazar payı gibi belirli iktisadi hedeflere ulaşmak amacıyla ekonomik birimler arasında ortaya çıkan bir yarış veya karşıtlık şeklindeki ilişkiler süreci” tanımından yola çıkarak hareket etmiş ve bu rekabet sayesinde firmaların verimli olmasının, kaliteli ve düşük bedelli mal/hizmetlerin sunulmasının, piyasaya yeni girişlerin olması, firmaların bağımsız kararlar verebilmesinin, tüketicinin refah düzeyinin yükselmesinin, yeni buluşların ve teknolojik gelişmelerin yaşanmasının söz konusu olacağını öngörmüştür.
Bu öngörü; Anayasa’nın “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.” hükmünü içeren 167. maddesi ile beraber düşünülerek; piyasa ekonomisi ve buna destek veren rekabetin sağlıklı bir şekilde işlemesi ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile söz konusu sisteme hukuki bir koruma getirilmiş ve 4054 sayılı Rekabet Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (“Kanun”) hazırlanmıştır.
Kanun’un Amacına ve Yasaklı Faaliyetlere Genel Bir Bakış:
Rekabet hakkının kötüye kullanılması esas olarak aşağıdaki durumlarda ortaya çıkmaktadır:
Rekabetin dürüstlük kurallarına aykırı olarak veya aldatıcı davranışlarla bozulması; diğer bir ifade ile haksız rekabet. Bu husus Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Rakibin ya da başkalarının ürünlerini, faaliyetlerini kötülemek, ahlaki veya mali durumu hakkında gerçeğe aykırı bilgi vermek, kendi ürünleri ve faaliyetleri hakkında yanlış veya yanıltıcı bilgi vermek, tüketicinin tercihlerini etkilemek amacıyla gerçekte sahip olmadığı halde sanki bir takım ödül veya belgelere sahipmiş gibi davranmak, başkalarının piyasada tanıtmış olduğu marka, işletme adı, logo, ürün ambalajları gibi tanıtıcı ad ve işaretlerde karışıklık yaratarak başkalarının tanınmışlığından yararlanmaya çalışmak, haklı bir neden olmaksızın başkalarının ticari sırlarını elde etmek, kullanmak veya ifşâ etmek, karşılaşılan başlıca haksız rekabet hallerine örnektir.
Mal ve hizmet açısından piyasaları etkilemek, rekabeti kısıtlamak ve bu doğrultudaki anlaşma ve kararlar Kanun’un 4. maddesinde yer almakta olup aşağıda detaylandırılmıştır.
Hâkim durumun kötüye kullanılması _ Kanun’un 6. Maddesi.
Hâkim Durum Yaratan veya Hâkim Durumu Güçlendiren Birleşme veya Devralmalar Kanun’un 7. maddesi.
Rekabet hakkının kötüye kullanmasına sebep olan ve rekabeti engelleyen bu hususlar göz önünde bulundurularak; Kanun’un amacı mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak olarak belirlenmiştir.
Kanun madde 4: Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar:
İşbu bilgi notunda; Kanun’un Yasaklanan Faaliyetler başlığı altındaki Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar alt başlıklı 4. maddesi kapsamında yer alan fiyat tespiti incelenecek olup; bu incelemeye geçmeden önce ilgili maddeyi ve madde gerekçesini belirtmekte fayda vardır.
Kanun’un 4. maddesi şu şekildedir:
“Madde 4- Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler[1] arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin[2] bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.
Bu haller, özellikle şunlardır:
a) Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi,
b) Mal veya hizmet piyasalarının bölüşülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının paylaşılması ya da kontrolü,
c) Mal veya hizmetin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dışında belirlenmesi,
d) Rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot ya da diğer davranışlarla piyasa dışına çıkartılması yahut piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi,
e) Münhasır bayilik hariç olmak üzere, eşit hak, yükümlülük ve edimler için eşit durumdaki kişilere farklı şartların uygulanması,
f) Anlaşmanın niteliği veya ticarî teamüllere aykırı olarak, bir mal veya hizmet ile birlikte diğer mal veya hizmetin satın alınmasının zorunlu kılınması veya aracı teşebbüs durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın ya da hizmetin diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da arz edilen bir mal veya hizmetin tekrar arzına ilişkin şartların ileri sürülmesi,
Bir anlaşmanın varlığının ispatlanamadığı durumlarda piyasadaki fiyat değişmelerinin veya arz ve talep dengesinin ya da teşebbüslerin faaliyet bölgelerinin, rekabetin engellendiği, bozulduğu veya kısıtlandığı piyasalardakine benzerlik göstermesi, teşebbüslerin uyumlu eylem içinde olduklarına karine teşkil eder.
Ekonomik ve rasyonel gerçeklere dayanmak koşuluyla taraflardan her biri uyumlu eylemde bulunmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir.”
Madde 4 gerekçesi aşağıdaki şekilde belirtilmiştir:
“Bu Kanunun amacı rekabetin korunması olduğuna göre, rekabeti engelleyici, kısıtlayıcı veya bozucu teşebbüsler arası anlaşma ve uygulamaların yasaklanması gerekir. Maddenin amacı bakımından anlaşma, Medeni Hukukun geçerlilik koşullarına uymasa bile tarafların kendilerini bağlı hissettikleri her türlü uzlaşma ya da uyuşma anlamında kullanılmıştır. Anlaşmanın yazılı veya sözlü olmasının önemi yoktur. Teşebbüsler arasında bir anlaşmanın varlığı tespit edilemese bile teşebbüsler arasında kendi bağımsız davranışları yerine geçen bir koordinasyon veya pratik bir iş birliği sağlayan doğrudan veya dolaylı ilişkiler de eğer aynı sonucu doğuruyorsa yasaklanmıştır. Böylece teşebbüslerin kanuna karşı hile yolu ile rekabeti sınırlayıcı uygulamaları meşru göstermeleri engellenmek istenmiştir. Çoğu zaman teşebbüsler ortak sorunlarıyla ilgilenmek üzere aralarında tüzel kişiliği olan veya tüzel kişiliği olmayan birlikler oluştururlar. Bu birlikler zaman zaman üyeleri arasında rekabeti önleyerek üyelerinin daha fazla kazançlar elde etmelerine hizmet edici kararlar alabilirler. Bu gibi kararlar da rekabet sistemine aykırıdır ve yasaklanmıştır.
Rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar dikey veya yatay anlaşmalar şeklinde olabilmektedir. Aynı seviyede yapılan anlaşmalara yatay anlaşma denmekte ve bu tür anlaşmaların bizatihi rekabeti bozucu etkilerinin olduğu kabul edilmektedir. Bu görüşten hareketle Maddenin ikinci fıkrasında en sık rastlanan rekabeti sınırlama anlaşmaları örnek olarak sayılmış ve bu tür anlaşmaların bizatihi yasak olduğu vurgulanmıştır. Şuna da dikkat çekilmelidir ki bu fıkrada zikredilen örnekler tahdidi değil tadadidir.
Rekabeti kısıtlayıcı anlaşmaların yasaklandığı bir hukuk düzeninde genellikle bu tür anlaşmalar gizli yapılmakta ve bunların varlığının ispatı oldukça güç, bazen de imkânsız olmaktadır. Bu nedenle Maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen hallerin varlığı halinde teşebbüslerin uyumlu eylem içinde oldukları karinesi kabul edilmiştir. Böylelikle uyumlu eylem içinde olmadıklarını ispat yükü ilgili teşebbüslere geçirilmiş bulunmakta ve ispat güçlüğü nedeniyle Kanun’un işlemez hale gelmesinin önlenmesi amaçlanmıştır.”
Madde ve madde gerekçesi detaylı olarak okunduğunda üzerinde durulması gereken birkaç önemli husus ortaya çıkmaktadır:
4. madde ile tahdidi olmayan birtakım örneklere yer verilmiştir. Diğer bir ifade ile Kanun’un 4. maddesinde sayılmasa dahi başkaca durumlar da rekabeti sınırlayıcı anlaşma, eylem ve kararlar olarak nitelendirilebilmektedir.
Maddede belirtilen “anlaşma” geniş kapsamda düşünülmelidir. Zira; bu “anlaşma” Medeni Hukuk çerçevesinde geçerli bir anlaşma/sözleşme sayılmasa bile tarafların kendilerini bağlı hissettiği her türlü yazılı veya sözlü “anlaşma” rekabet ihlali oluşturabilecek nitelikte ise bu “anlaşma” rekabet hukuku kapsamında rekabeti kısıtlayıcı anlaşma olarak kabul edilmektedir.
Anlaşmalar genellikle gizli yapıldığından bu anlaşmaların varlığının ispatı oldukça güçtür. Bu durumun farkında olan kanun koyucu; anlaşmanın varlığının ispatlanamadığı durumlarda dahi, piyasadaki fiyat değişmelerinin rekabetin engellendiği, bozulduğu veya kısıtlandığı piyasalardakine benzerlik göstermesi halinde teşebbüslerin uyumlu eylem içinde olduklarına karine teşkil ettiğine hükmetmiş ve uyumlu eylem içerisinde olmadığını ispat yükünü teşebbüste yüklemişti
Muafiyet:
Kanun’un 4. maddesinde belirtilen yasaklara aynı Kanun’un 5. maddesi ile birtakım muafiyetler getirmiş olup 5. madde metni aşağıdaki şekildedir:
“Madde 5- (Değişik fıkra: 16.06.2020-7246/1. Md)2 Aşağıda belirtilen şartların tamamının varlığı halinde, teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birliği kararları 4’üncü madde hükümlerinin uygulanmasından muaftır:
a) Malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileşmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanması,
b) Tüketicinin bundan yarar sağlaması,
c) İlgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması,
d) Rekabetin (a) ve (b) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olandan fazla sınırlanmaması.
(Ek fıkra: 16.06.2020-7246/1. Md) İlgili teşebbüs veya teşebbüs birlikleri, 4’üncü madde kapsamındaki anlaşma, uyumlu eylem veya teşebbüs birliği kararının muafiyet şartlarını taşıdığının Kurul tarafından tespit edilmesi amacıyla Kuruma başvuruda bulunabilir.
(Değişik fıkra: 02.07.2005-5388/1. Md) Muafiyet belirli bir süre için verilebileceği gibi, muafiyetin verilmesi belirli şartların ve/veya belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlanabilir. Muafiyet kararları anlaşmanın ya da uyumlu eylemin yapıldığı veya teşebbüs birliği kararının alındığı yahut bir koşula bağlanmışsa koşulun yerine getirildiği tarihten itibaren geçerlidir.
Kurul, birinci fıkrada gösterilen şartların gerçekleşmesi halinde, belirli konulardaki anlaşma türlerine bir grup olarak muafiyet tanınmasını sağlayan ve bunların şartlarını gösteren tebliğler çıkarabilir.”
Bu madde detaylı olarak okunduğunda görülmektedir ki; aşağıdaki şartların birlikte sağlanması koşulu ile birtakım anlaşma, uyumlu eylem ve kararlara izin/muafiyet sağlanmaktadır:
Şirketler arası bir anlaşma sonucunda,
Ekonomik ya da teknolojik gelişme sağlanıyorsa,
Tüketiciler bundan yarar sağlıyorsa,
Piyasadaki rekabet önemli ölçüde ortadan kalkmıyor ve gereğinden fazla sınırlanmıyorsa,
Muafiyet; grup muafiyeti ya da bireysel muafiyet olarak ortaya çıkabilmektedir. Grup muafiyeti; Rekabet Kurulu’nun çıkardığı tebliğler (Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (Tebliğ No: 2017/3), Araştırma ve Geliştirme Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (Tebliğ No: 2016/5), Uzmanlaşma Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (Tebliğ No: 2013/3), Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (Tebliğ No: 2002/2) ve benzeri şeklindedir.) kapsamında belirli bir tipteki anlaşmalar için geçerli olmaktadır. Bu türlü grup muafiyetlerin dışında kalan rekabeti engelleyici anlaşma, eylem ve kararlar için bireysel muafiyet değerlendirilmesi yapılmaktadır.
Yatay ve Dikey Anlaşmalar:
Rekabet Hukuku kapsamındaki anlaşmalar yatay ve dikey olarak ortaya çıkmaktadır.
Yatay Anlaşmalar: Mevcut ya da potansiyel rakipler arasında yapılan bir anlaşma söz konusu ise, iş birliği “yatay” bir niteliğe sahiptir.
Dikey Anlaşmalar: Üretim veya dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki ya da daha fazla teşebbüs arasında belirli mal veya hizmetlerin alımı, satımı veya yeniden satımı amacıyla yapılan anlaşmalar olarak tanımlanmıştır.
Fiyat Tespiti Yasağı:
Yukarıda da belirtildiği üzere; ülkemizde temel piyasa ekonomisi ve bunun temelinde de rekabet unsuru yer almaktadır. Bu unsur sonucunda da fiyatların firmalarca serbestçe belirlenmesi ve nihayetinde de istenilen refah düzeye ulaşılması amaçlanmaktadır. Zira aksi durumda; piyasadaki bireylerin (sağlayıcı, üretici, perakendeci vs.) söz konusu mal ve hizmetin satış fiyatını kendi aralarında belirlemesi ve sonuç olarak rekabetin sınırlanması durumu ortaya çıkacaktır. Bu durumun ortaya çıkmaması için kanun koyucu Kanun’un 4. maddesinin 2. fıkrasının a bendi ile fiyat tespitini açıkça yasaklamıştır.
Kanun’un 4. maddesinin 2. fıkrasının a bendinde de görüldüğü üzere; Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi yasaklı faaliyet olarak belirlenmiştir. Maddenin lafzından açıkça görüldüğü üzere; malın alım ya da satım fiyatının tespit edilmesi yasaklı faaliyet olarak hüküm altına alınmıştır.
Fiyat tespiti yatay anlaşmalar (örneğin iki üreticinin anlaşması) ile olabileceği gibi dikey anlaşmalar (örneğin üretici ve perakendecinin anlaşması) ile de olabilmektedir.
Fiyat tespitine örnek olarak; fiyat artırmak, sabitlemek, asgari fiyat belirlemek, indirimleri kaldırmak, indirim oranlarını ve kâr marjını belirlemek, standart fiyat formülleri belirlemek, kartel, yeniden fiyatlandırma sayılabilir. Ancak fiyat tespitinin bu örneklerle sınırlı olmadığı da bilinmelidir.
İdari Para Cezası:
Kanun’un 16/3 ve devamı maddeleri uyarınca Kanun tarafından yasaklanmış olan davranışlarda bulunan teşebbüs ve/veya teşebbüs birliklerine idari para cezası uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. İlgili maddeler aşağıdaki doğrultudadır;
“Bu Kanunun 4, 6 ve 7’nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir.
Teşebbüs veya teşebbüs birliklerine üçüncü fıkrada belirtilen idarî para cezaları verilmesi halinde, ihlalde belirleyici etkisi saptanan teşebbüs veya teşebbüs birliği yöneticilerine ya da çalışanlarına teşebbüs veya teşebbüs birliğine verilen cezanın yüzde beşine kadar idarî para cezası verilir.”
“Kurul, üçüncü fıkraya göre idarî para cezasına karar verirken, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 17’nci maddesinin ikinci fıkrası bağlamında, ihlalin tekerrürü, süresi, teşebbüs veya teşebbüs birliklerinin piyasadaki gücü, ihlalin gerçekleşmesindeki belirleyici etkisi, verilen taahhütlere uyup uymaması, incelemeye yardımcı olup olmaması, gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel zararın ağırlığı gibi hususları dikkate alır.
Kanuna aykırılığın ortaya çıkarılması amacıyla Kurumla aktif iş birliği yapan teşebbüs ya da teşebbüs birlikleri veya bunların yöneticileri ve çalışanlarına, iş birliğinin niteliği, etkinliği ve zamanlaması dikkate alınarak ve gerekçesi açık bir şekilde gösterilmek suretiyle üçüncü ve dördüncü fıkralarda belirtilen cezalar verilmeyebilir veya bu fıkralara göre verilecek cezalarda indirim yapılabilir.
Bu maddeye göre verilecek idarî para cezalarının tespitinde dikkate alınan hususlar, iş birliği halinde para cezasından bağışıklık veya indirim şartları, iş birliğine ilişkin usul ve esaslar Kurulca çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.”
Kurul’un İnceleme ve Araştırmalarında Usul:
Kurul’un inceleme ve araştırmasına ilişkin usul Kanun’un 40 ve devamı maddelerinde detaylandırılmıştır. Buna göre; Kurul, resen veya kendisine intikal eden başvurular üzerine doğrudan soruşturma açılmasına ya da soruşturma açılmasına gerek olup olmadığının tespiti için ön araştırma yapılmasına karar verir.
Kurul; pazar payı ve ciro gibi ölçütleri esas alarak rakipler arasında fiyat tespiti, bölge veya müşteri paylaşımı ve arz miktarının kısıtlanması gibi açık ve ağır ihlaller hariç olmak üzere, piyasada rekabeti kayda değer ölçüde kısıtlamayan anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birliği karar ve eylemlerini soruşturma konusu yapmayabilir.
Kurul’un, ihbar veya şikâyet başvurularında ileri sürülen iddiaları ciddi ve yeterli bulması durumunda, ihbar veya şikâyet edenlere ileri sürülen iddiaların ciddi bulunduğu ve araştırmaya başlandığı yazılı olarak bildirilir.
Kurul’un, gerek başvuruları açıkça reddetmesi, gerekse süresi içinde bildirimde bulunmayarak reddetmiş sayılması (60 gün içerisinde cevap verilmemesi) durumlarında, doğrudan ya da dolaylı menfaati olduğunu belgeleyen herkes Kurulun red kararına karşı yargı yoluna başvurabilir.
Kurum’a Şikâyet:
Tüm kişi ve kuruluşlar, rekabet ihlali olduğunu düşündüğü uygulamalara ilişkin olarak Rekabet Kurumu’na şikâyette bulunabilirler. Ayrıca ihbar şeklinde yapılan başvurular da dikkate alınmaktadır.
Kurum’a başvuruların yazılı olarak yapılması esastır. Başvurular, posta aracılığıyla gönderilebileceği gibi, şahsen de Kurum’a teslim edilebilir. Elektronik posta, faks, telefon gibi diğer yollarla da başvuru yapılabilir. Bu tür başvurular, ihbar olarak değerlendirilir.
Yapılan başvurunun kısa sürede incelemeye alınabilmesi için, şikâyet konusuna ilişkin olabildiğince ayrıntılı bilginin ve varsa belgenin Kurum’a sunulması faydalı olacaktır. Rekabet Kurumu’na yapılan hiçbir şikâyet veya başvuru için harç ya da başka bir ad altında herhangi bir bedel alınmamaktadır.
Başvurularda aşağıdaki hususlara yer verilmesi gerekmektedir:
Gerçek kişiler tarafından yapılan başvurularda başvuru sahibinin adı ve soyadı, vatandaşlık numarası, adresi ile imzası
Tüzel kişiler tarafından yapılan başvurularda, tüzel kişinin ticaret unvanı/işletme adı, adresi, imza sirküleri ile bu sirkülere göre tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili olanların imzası
Bir temsilci vasıtası ile yapılacak başvurularda, temsilcinin yetkili olduğunu gösterir belgenin aslı veya usulüne uygun şekilde aslına uygunluğu onanmış örneği, temsilcinin ve temsil olunan gerçek veya tüzel kişinin adresi ile temsilcinin imzası
Başvurularda, başvuranın kimliğinin gizli tutulması talep edilebilir. Bu durumda ilgilinin kimlik bilgilerine ve kimliğinin bilinmesine yol açabilecek her türlü bilgiye, yapılacak yazışmalarda hiçbir şekilde yer verilmez.
Sadece ihlalin varlığını iddia eden soyut beyanlardan ibaret olan, somut bilgi ve/veya belgelere dayanmayan ve iddiaların ciddi ve yeterli olarak ortaya konulmadığı değerlendirilen başvurular hakkında işlem yapılmaması esastır.
Kuruma başvuruları sırasında kasıtlı olarak yanlış ya da yanıltıcı bilgi verenler hakkında yasal işlem uygulanabilir.
Tazminat Hakkı:
Kanun’un 57. maddesi doğrultusunda;
“Her kim bu Kanuna aykırı olan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu kötüye kullanırsa, bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecburdur. Zararın oluşması birden fazla kişinin davranışları sonucu ortaya çıkmış ise bunlar zarardan müteselsilen sorumludur.”
Kanun’un 58. maddesi ise; ödenecek tazminatın hesaplanmasına ilişkin detayları içermektedir. Bu doğrultuda;
“Rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler, ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasaydı ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak talep edebilirler. Rekabetin sınırlanmasından etkilenen rakip teşebbüsler, bütün zararlarının tazminini rekabeti sınırlayan teşebbüs ya da teşebbüslerden talep edebilir. Zararın belirlenmesinde, zarar gören teşebbüslerin elde etmeyi umdukları bütün kârlar, geçmiş yıllara ait bilançolar da dikkate alınarak hesaplanır.
Ortaya çıkan zarar, tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hâkim, zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata hükmedebilir.”
İspat Yükü:
Zarar görenin tazmin talepli ikame ettiği davalarda ispat yükü ise Kanun’un 59. maddesi doğrultusunda;
“Zarar görenlerin, bir anlaşmanın varlığı ya da piyasada rekabetin bozulduğu izlenimi veren, özellikle piyasaların fiilen paylaşılması, uzun sayılacak bir süre piyasa fiyatında gözlenen kararlılık, fiyatın piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerce birbirine yakın aralıklarla artırıldığı gibi kanıtları yargı organlarına sunmaları halinde, teşebbüslerin uyumlu eylem içinde bulunmadıklarını ispatlama yükü davalılara geçer.
Rekabeti sınırlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaların varlığı her türlü delille ispatlanabilir.”
şeklinde hüküm altına alınmıştır.
[1]Piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimleri ifade eder.
[2]Teşebbüslerin belirli amaçlara ulaşmak için oluşturduğu tüzel kişiliği haiz ya da tüzel kişiliği olmayan her türlü birlikleri ifade eder.
Comments